8 Eylül 2014 Pazartesi

merhaba.selam.günaydın.
       tumblr'da bahsi geçen yeni yayın dönemime blogspot'ta devam etmeye karar verdim.çünkü yazı yazma mecrası olmadığını, paylaştığım her fotoğrafta hissettiğim instagram'da iyice huzursuz olmaya başladım.saçmalayacak yer mi yok diyerek buraya böyle bir şeyler yazarım, belki düzenli hale bile getirir, kendimi severim diye düşündüm. (kendimi sevme çabalarım vol1.)
       sabahtan beri cnn türk'e takılıp kalmış, reklamlarıyla birlikte haberleri izliyordum.reklam giriş çıkışlarında doğa yararına olacağını saptadıkları ufak tefek öneriler geçiyor.bunlardan birinde "faturalarınızı internetten ödeyin, kağıt israfına engel olun." gibisinden bir öneri geçti.
-bu arada bütün önerileri hayatımızda ne kadar uyguluyoruz diye otomatik bir tarama yapıyordu kafam her defasında.- o sırada faturaları otomatik ödemeye aldığımız aklımdan geçti ve durdu.çünkü başka bir şey yapmıyorduk o kadardı yani. (to be continued)

     aklımdaki fikirleri ve düşünceleri hücre sıvısı içinde yüzen hücre organellerine benzetiyorum. -hayır sayısalcı değilim, hayır hücre organellerini de bilmiyorum o kadar çok ama bu hücreyi sevmiyor olduğum anlamına pek tabi gelmez.- sanki kafamda fikirlerin döndüğü yer, jöleden biraz daha sıvı kıvamda ve içinde nereden geldiğini bilmediğim ya da bildiğim şeyler cümleler, o sıvıda dönüp duruyor.
(so it continues)

     bugün de kafamda dönen söz öbeklerinden biri şuydu: "eskittiğim defterler." yaklaşık 1 milyar kere dönmüştür bu kafamda.sonra acaba defter eskitmek beni üzüyor mu yoksa bir şeyleri eskitmenin verdiği o tuhaf hazzı mı yaşatıyorum kendime diye düşünürken, deftere değil internete yazmaya başlamış buldum kendimi.

    defterlere yazmanın silememek gibi bir yönü var. -haydaaa,kötü bir yere gidiyorum.- tamam sayfaları koparıp atmak çok zor değil ama insan yapamıyor.deftere kıyılmıyor.defterden silinmiyor.o defter hep kalıyor. 

   anıların kalması kötü bir şey değil ama giden şeylerin bu derece fazla olduğu hayatımda kalan şeylerin kuru anılar ve hüzünler olması da yeterince depresif yaşamımı 2 kat depresif hale getiriyor.belki de 3 kat filan.

   attığım 1 defter var.onun da pişmanlığını hala yaşıyorum.bazen gerçekten kendime acı çektirmekten müthiş bir mutluluk duyduğumu da hissediyorum.misal o defter bana sürekli geçmişte yaptığım salaklıkları hatırlatacaktı ama yine de şuan elimde olmasını çok isterdim.
insan elinde somut bir kanıt olmayınca bazen gerçekten yaşamamış hissediyor.şizofrene bağlayabiliyor."ben acaba gerçekten yaşadım mı bunları?" diyebiliyor.çünkü kafamda kurmuş olabilirim.tamamen kendimi inandırdığım ama asla yaşanmamış şeylerden ibaret olabilir gözümde büyüttüğüm anılarım.

   bu nedenledir ki yaşadığım her şeye dair ufak tefek nesneler ediniyorum, yazmaya ek olarak tabi.

   defter konusuna dönecek olursak, deftere yazdığımda daha fazla emek sarf ettiğim ortada.zaten kolum yoruluyor.renkli kalemlerimi de kardeşim alıyor sürekli.kısacası biraz yoruldum.

   fakat bu yazıların kenarlarına küçük kelebekler ya da görseller çizemeyeceğimin de farkındayım.bu nedenle yazılarımı fotoğraflarla süsleyebilirim.
ne demek için başlamıştım bu yazıya acaba...

   sanırım oğuzhan koç ve CE arasında tuhaf bir bağ kurdum ve oğuzhan koç'la kafayı yemek üzereyim.bu arada türkçe pop'a haksızlık etmişiz diye kafamı duvarlara vuruyorum.önceden müzik dinlediğim cihazlara 1-2 türkçe pop atacak olsam adeta kendimden utanır, sıkılır, kısık seste dinleyerek vicdanımı rahatlatırdım.önceden çocuktum. -hala çocuğum-

   artık güzel müzikler arayamayacak kadar umrumda değil ya da bütün müzikler güzele yakın.her şey yetmezmiş gibi bir de zamanlara müzikler atfetme hatasına yeniden düşmeyeceğim.şarkılarla zamanlar arası boyutlar değiştirmeyeceğim.
bu beni yoran nedenlerden sadece ufak bir tanesi.mazide kalabilsin diye şuan duymaya korktuğum şarkılar var.bir gün bir yerde karşıma aniden çıkarlarsa, çığlık atarak uzaklaşırım bu şarkılardan.
zamanla belki o da olur..

   neyse, müthiş geniş bir okur kitlesine sahip yazarlar gibi, spontane gelişen bu yeni yayın dönemi fikrime, bu ilk yazıma (yazı demeye utanıyorum ve ne zaman ilk yaz kelimeleri yan yana gelse İlkyaz'ın ismi üzerinden kafiye yapmak geliyor içimden, kendimi zor tutuyorum.) ve ilk cümlelerime son veriyorum. söyleyeceğim, söylemeye çalışıp söyleyemediğim şeyler oluyor, bugün pek olamadı ve gelecekte olacağına inanıyorum.
   sabırla okuyanlara, burada kaybettiklerine eş değer yeni sabırlar diliyorum.
hoşça kalın.