7 Mart 2015 Cumartesi

ilişkideğiştirgeçler ve yine biz

bizden ve bazı cümlelerden bahsetmeye olan sevdamı artık kanıksamış olan sizlerden, tekrar eden şeylerin bizi tekrar tekrar sevindirmesinden aldığım zevkten ötürü özür diler bi bahsi masaya yatırmak isterim...
   
    bazı cümleler vardır.öncellikli temennim Allah'ın bu cümlelerin belasını vermesi yönünde.sonralıklı temennim ise bu cümleleri artık kurmamaya özen göstermemiz yönünde...

insanlarla ilişkilerimi bazen yanardağ ağzından yukarı doğru fışkırmak için sabırla yükselen lavlar gibi görüyorum.her hikayede olduğu gibi her ilişkide de bazı patlama noktaları vardır, biliyorsunuz.ilişkideğiştirgeçler ise bu süreci hızlandırır.
     mesela biriyle aranızda şeyler vardır, adı sanı yoktur, fol yok yumurta yoktur ama siz ilişkideğiştirgeçleri kullandığınız takdirde ad da gelir san da, fol da gelir yumurta da...ama bunu yapmamanız gerektir anlatabiliyor muyum? çünkü bu, ilişkinin organik gidişatına sokulan suni bir çomaktır.bu zorlamadır.bu her türlü ilişkiyi çıkmaza sokmaktır.
(bu arada bahsedilen ilişki illa aşk içeren ilişki olmak zorunda değil bunu da özellikle belirtme ihtiyacı duyuyorum.normal bir arkadaşlığın yaşadığı evrimsel süreci görmezden gelmeyelim.)

     insanlar güzel sözlerin kıymetini bilmiyor genelde hatta insanlar üzerine düşünmeye de çoğu zaman değmiyor.ama öyle anlar geliyor ki, insanlar üzerine uzun uzun düşünen tipler -bu biz oluyoruz- kendilerine hakim olamıyor ve bu haltı yiyor. bu cümleleri içinde tutmak için ne kadar çaba gösterdiğinin bir önemi yok.çünkü senin için o ilişkinin lavı, yanardağın ağzına zaten çok yaklaşmıştır ve senin kuracağın cümlelerin bir önemi olmadığını düşünürsün.

şunu anlayamıyoruz...lavları o derece yükselmiş gören sensin.karşıdakine göre ortada yanardağ bile yoktur.biz biraz kendi kendimize ilişki kurmaktan sıkılmayan tipler olduğumuz için böyle şeyleri yadırgamıyoruz.
sevebileceğimize, sevilebileceğimize inanıyoruz.
ama bizi genelde kimse sevmiyor çünkü biz verdiğimiz kadar alamayacak kadar çok veriyoruz.aradaki alış-veriş dengesinde öyle dev boşluklar yaratıyoruz ki bir türlü veriş kısmını yeterli göremiyoruz.dur durak bilmeden fedakarlık yapıyoruz. her şey gibi fedakarlığın da bir sınırı olmalı ama biz delirmiş gibi fedakarlık yapmayı da insan doğasının bir gereği sanıyoruz.
bakın sevgili bizler, böyle değil tamam mı?
-kabul etmeyeceksiniz biliyorum-
ama böyle değil.
fedakarlık yaptıkça, cümleleri uzattıkça, yanardağın varlığını tek taraflı iddia ettikçe yanlış şeyler yapmaya ve tırların altında kalmaya devam edeceğiz.
çok yüksek bi ihtimalle rüzgara ters yönde hızlı hızlı yürümeye çalışırken, denizi görmeyip etrafa küfürler edeceğiz -ki bu ağzımıza da hiç yakışmayacak-
yanımızdan bıyıklı veya bıyıksız adamlar geçiyor olacak ve biz NEDEN BÖYLE YAPTIN Kİ diye kendi kendimize bağırıyor olacağız.
son ses açtığımız şarkıyı, güzel kulaklığımız yoluyla metronun asansöründeki herkese dinleteceğiz. -bunu yapmaya devam edelim.-
tencerenin dibine yapışmış kıyma parçaları olacağız, üstüne su açılıp bekletileceğiz.mutfak temizlenmediği sürece boynu bükük kalacağız.
ama biri gelecek, bir gün gelecek ve canına tak edecek artık. o mutfak temizlenecek.
biz kıymalar olarak belki lavabonun deliğinden başka gidecek yerimiz yok ama o yapıştığımız tencereden kurtulacağız.
size söz..
iyi olacağına dair değil, değişeceğine dair...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder