15 Mayıs 2015 Cuma

hayatın sınırlarını çizme oyunu

hayatın sınırlarını çizme oyununa bugün de devam etti.hayat tam olarak nasıl bir şey?
her gün yanından geçtiği boş bir arazi var ve köpekler mesken edinmiş orayı.baya büyük ve gerçekten bomboş...bir iki tane betondan zemini delip geçen isyankar ve arsız ayrık otu dışında neler var? köpekler, kargalar, rüzgarın getirdiği çöpler ve toz. başka bir şey yok.
"sanırım burada intihar edeceğim." evet burada intihar edecekti.kararlıydı.belki bugün ya da yarın değil, zaman tayin etmek zor.ama yer burasıydı.
her gün kafasında canlanırdı iki el ateş sesi.belki yanlışlıkla kendini vurmayı beceremeyip yüzünden bazı uzuvları kaybederdi.çenesi yok olur, gözleri kör olur...bu ihtimalleri düşünmek onu korkuttu.hemen ölmeliydi.
hemen.
köpekler başına mı üşüşürdü yoksa silah sesinden korkup kaçarlar mıydı? kim bilir. denemeden bilemezdi.
hayat tam olarak neydi biliyor musunuz? bu aylardır, hatta yıllardır boş duran arazide başlayan inşaattı.
hayatın nanik yapacak alanı o kadar sonsuzdu ki...
bir sabah o boş arazide bir sürü iş makinesi gördü.kamyon, kepçe falan...
ağzının sol tarafı gülmüştü yalnızca.sağ tarafı hüzne gark olalı, birkaç saniye olmuştu bile.
ölmek planı bertaraf edilmişti, iş makineleri tarafından.muhtemelen kalıntılarını da kamyonlar alıp gidecekti.
hayatımda ne çok iş makinesi var.
her biri içimden geçiyor. 
kimi görsem, kimi sevsem, kimi benzetsem sana, içimden bir iş makinesi geçiyor. ve seni öldürmek istediğim o boş arazilere daima, bir bina dikiliyor.
hayat tam olarak neydi?
hayat tam olarak, işlek bir caddenin kenarındaki duvara asılmış "seni tam olarak burada kaybettim. şu şu otobüste buldum seni. o melek yüzünü şu şu otobüste gördüm ve seni burada kaybettim GİZEMLİ MELEK. ne olur bul beni" gibi bir ilana bakıp kahkahayı basarken, hemen ardından yolun kenarında dilenci bir aileyle göz göze gelmekti.
kahkahayı silip, sizin için üzülüyorum ama elimden bir şey gelmiyor bakışını takınmak zorunda olmaktı.
ah, hep sıkılırdı canı.
hep sıkkındı canı hep.
ne zaman gülse ağlardı.çok gülen çok ağlardı tamam ama gülmek ve ağlamak neden bu denli katı bir şekilde sadık kalıyordu yörüngelerine? bazen dev bir meteor gelip çarpsa ve biraz geciktirse şu ağlamayı, olmaz mı? 
olmaz..
hayat neydi? hayat yanından hızla geçip giden bir arabanın bagajındaki pörsümüş balondu.defalarca ziyaret ettiği çocukluğa yeniden ışınlanmaktı.bir türlü bırakamamaktı çocukluğunun elini.
hayat insanlara kitap veremiyor olmaktı.
hayat içini döktükçe dökerken, saçını tutacak kimsenin olmamasıydı.dışına çıkan bütün için saçlara ve etrafa bulaşmasıydı.
insanın içi güzel olsun dedi.
oldu mu peki? daha dün benim içim temiz demişti, yoksa yine mi yalan söyledi?
bilemiyoruz niye böyle şeyler yaptığını. en güzel halini mi görsün istiyor, insanlar? ah, yine bilemiyoruz.
bilsek de bir sır gibi saklıyoruz. bir insanın mahremidir en sevdiği kitap gibi beylik bir cümle kurup, sigaradan bir nefes daha çekti ve sonra yok olup gitti dumanla beraber.
defalarca yok oldu. vazgeçmeden, yorulmadan. yok olmak bizim işimizdir dedi. 
anladı, yok olmak için boş bir araziye, bir silaha gerek yok.
yaşıyor olmak pek de farklı değildi kafaya silah sıkmaktan.