11 Temmuz 2015 Cumartesi

12 temmuza açık mektup: iyi ki yoksun.

bugün benim doğum günüm.
sarhoş veya yasta değilim. (bkz: teoman ve benim aramdaki farklar) yas tutmak için uzunca bir süreyi harcadım zaten.o yası yeterince içselleştirdim.daha fazla zamana ihtiyacım yok.
fakat, bir kutsallık atfettiğim açık bu günlere. 
oysa tek yaptığım yattığım yerde telefonun çekmesi için yalvarıp, kendi kendime sabaha kadar dönüp durmamdı o yatakta.
sonra da güneşin doğuşunu izlemek.doğmayan güneşin diyelim...
bir dolap...
dolapta 'ölü birinden kalma pijamalar', ceketler, pantolonlar...işin tuhafı dolabın en alt çekmesinde alet çantası bulunmayan bir evin aksayan yanı...çekiç, ingiliz anahtarı, vidalar, pense ve adını bilmediğim demirden yığınlar.
dolapta boş askılar...dolabın üstü gizemli.oraya boyum yetişmez.
ama göründüğü kadarıyla böcek ilacı, senelerdir oradan ayrılmayan kolonya, poşetler...
oda havasız.
temmuzun ortası olmasına karşın serin bir havayla mücadele amaçlı sıkı sıkıya kapatılmış tahta pencereler ve eski tül.

tek yaptığım nefes almak, gibi görünürken yaptığım onca şey.
yalvarmak, yakarmak ona ulaşmak için.tek yaptığım nefes almak gibi görünürken kendimden büyük bir sevgiyi daha da büyütmek.
büyüttükçe büyütmek.
daha da ötesi, sahip olmak nedir bilmeden en az o sevgi kadar büyük bir kaybetme korkusu biriktirmek.tıpkı dünya küresi şeklindeki kumbarama, elime geçen her parayı attığım gibi..
her korkuda biraz daha doldurdum içimi belli ki.
üst üste gelen, birbirine karışan, bir yerden sonra asla ayrılmayan bu sevgi, korku, ümitsizlik ama mutluluk yumağına bir yer aradım sadece nefes alır görünürken.
en acısı, daha sahip bile olmadan kaybedeceğimi söyleyen iç güdümün, birkaç ay sonra haklı çıkacağı.yine de bunlar önemsiz detaylar.
o sevgiyle kıyaslayınca yanında büyük kalan ne vardı ki zaten?
hiç...
en sonunda güneş doğdu.
en sonunda ben doğdum.
sesimi duymak istemişsindir diye düşündüm.
ne güzel düşünmüşsün.
keşke yine düşünsen böyle şeyleri.ama ne haddime artık.
nasılım? iyiyim. sen nasılsın? sen de iyisin. tuhaf tuhaf şeylerden şikayetçi olman. her şikayetine gülmem..
sonrası? sonrası yok, zor zamanlardı.
bilirsin işte, baya baya zor zamanlardı. sevginle kıyaslayınca küçük kalan, ama sevgin kalmayınca bir canavar gibi üzerime çullanan zamanlar işte.
sonra ben iyi ki doğdum.
belki de sırf sen dedin diye.bilmiyorum.ne zaman tüm sevgilerimi kaybettiğimde boğulacak gibi hissetsem koşup koşup sığındığım bir sevginin sahibisin diye belki.
bir zamanlar var olduğuna bile inanmanın güçleştiği bu günlerde, yine aynı yere koşarken takılıp düşecek gibiyim.
düşeli çok oldu onun da farkındayım.ama düşmediğime inanmak istiyorum bazen.hala o günkü gibi koşarım sanıyorum.
ah, pardon.. o günkü gibi koşsam varacağım tek yer yine bulunduğum yer olur. affet...
tüm mahremiyetimi döktüğüm yeter, artık susmalıyım.huzurunda sana susup, başkalarına anlatıyorum şimdi her şeyi.
o oradaydı, teknik olarak ben de oradayım.
o gitti, teknik olarak olmasa da ben de kalamadım.
o sesini duymak istediğimi düşünmüştü, ben de sesini duymak istediğimi düşünmüştüm.
o oradaydı o gün, ben de başka bir yerde.hatta nefes bile almadan.
sonra o artık orada olmayacağını belirtti.anlaşılır bir durumdu.ben de hep orada olacağım dememiştim.
ama hep orada oldum.
oradan ayrılmak istedim.hatta çabaladım.bazı eylemlerde bile bulundum.ama olmadı.
sonra o orada olmamanın ötesinde, teknik olarak da orada olmayacaktı.sonra yıllar geçti tabi.
dedim, ben orada olayım, o da oradayken.bir kez bile olsa.
olmadı.
çünkü ben teknik olarak olmayı başaramıyorum.
teknik olarak yokum.
ben yokum.
gerçekten.
iyi ki yoksun büşra.iyi ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder