5 Eylül 2015 Cumartesi

yaptıklarıma bakma, n'olursun.benim aklım başımda değil.

yandaki teyze ölmüş.
(allah rahmet eylesin.)
hangi teyze?
çocuklar vardı ya, onların anneannesi olan.
(anneannelerin ölümü acilen durdurulmalı.)
hastalanmıştı hani?
evet evet...
...
...
çay neden yok? (dün demlenmiş çayı çok güzel ısıtıyorum ya.)
e dün eve geç geldik ya ondan.bir şey olmaz, yaparız hemen...

yapalım.
demleyelim.
hiçbir şey olmasa bile çay kokusuna ihtiyacımız var bugün. (çay edebiyatı?) başka neyle dönebilirim gerçek hayata? nasıl uyanabilirim tam anlamıyla, böylesine korkunç böylesine özlem dolu ve böylesine hiç de yalnızca zihnimde gerçekleşmiş gibi durmayan o rüyalardan?
şimdi sizlere uyanmanın tarifini vereceğim, kağıt kalemlerinizi hazırlayın..
ancak biraz/çeşitli peynir, şekilsiz doğranmış domates ve salatalık, zeytin tası, 2 tane haşlanmış yumurta ve yeni demlenmiş çay kokusuyla uyanabilirsiniz. isteğe göre farklı kahvaltılıklar eklenip çıkartılabilir.

biliyorum, o vurulan senin ilk kolundu.sen cesurca o ne olduğunu bilmediğim kutuyu açmaya çalışırken dolapla duvarın arasına gizlenip her şeyden korunan, ama patlamadan sonra en çok yaygara koparan bendim.vurulmanın etkisiyle elinden koca bir parça et sallanan, senin elini tutarken bağırarak ağlayan bendim.senin her duruma, olaya ve şarta söyleyecek herkesten fazla ve herkesten farklı sözlerin vardı, bense genelde ağlamayı tercih ederdim, artık susmayı tercih ediyorum.zihnim yavaşlamış gibi adeta he, ne dersin? fark ettin mi bunu 20 dakikalık bir konuşma süresince?
otobüsleri kaçırdığımız gün, nerede olursak olalım arabayla gelip alınacak olan sensin, elinde koca bir yastıkla ve sırtında çantayla yanlış otobüs peşlerinde koşan benim.
cemrenin sarı ve bukle bukle saçları peşinde koşan da benim.
yakasının düğmeleri başkaları tarafından iliklenen benim.
sen her zaman bir parça kusursuzluk taşıdın, ben bitmek bilmeyen kusurlarımı döke saça dolaştım yanında. koluna girmek her zaman güzeldi, yine güzel.
yine huzurlu.
yine güzel.

-farklı bir olay başlangıcı-
bir şeylere ulaşamamayı iyi biliriz ve birden bire olan şeylerin güzelliğine asla erişemeyiz.çabalamazsan başaramazsın bizim için söylenecek bir söz değil. çabalamazsak başarabiliriz sanki. biraz daha az kafa yorsak, biraz daha az üzülsek, binlerceden biraz daha az kursak  kafamızda gerçek hayatta yalnızca bir kere gerçekleşebilecek olayları.
-farklı bir olay sonu-

iyi ki'lerle bolca süsleyeceğim sözlerim yaklaşmakta.o iyi ki'lerin hepsini burada harcayıp sana sade ve dupduru, özet niteliğinde iyi dilekler mi sunsam? sana sunmak istediğim tüm iyi dilekler abartılı olsun istiyorum.sana karşı ne zaman bir şeyleri abartsam ancak öyle rahat ediyor içim. aslında abartı dediğime bakma. sana karşı hep öyle derin, öyle içten hissettim ki, abartılmış gibi duran o sözler hep içimin en yalın yansıması oldu. sana karşı bu en yalın hisler bile içimin sonsuzluğundan geliyor, affet. sana ulaşamamaksa hep baş ucumda, beni bir an bile bırakmamış yegane gerçekliğim.
yalınlık ve abartı, ölçüsü bilinmeyen iki kelimeden ibaret kalıyor.

***

hiçbir cümlesini anlayamadığı bir kavgaya kulak verir gibi dinlemişti söylediklerini.dikkatini çeken tek şey kollarıydı.sanki hiçbir ton farkı bulunmayan, ama her şeye rağmen iç kısımları biraz daha açık renk olan kolları.birkaç damarın kendini belli etmek için müthiş bir çaba sarf ederek deriye olağanca yaklaşmasıyla, ilkokulda teneffüslerde ekmeğini yerken izlediği türkiye siyasi haritasını anımsatan kolları.
dinlemek istemedi çünkü dinlerse üzülürdü.gelen telefonların hiçbirini güzel hitap cümleleriyle açmadı, bu kısımlara kulak misafiri olmuştu.hepsinde kısaca durumları özetledi ve geçti.sonra kapattı telefonları, hep.
bu sırada düşündüğü tek şey elbette ki o değildi. zaten o olsa biraz pişman olur, biraz aldatmış hissederdi geçmişindeki herkesi.
kendinden bahsetti. (her zamanki gibi) ilk tanıştığı insanların onu soğuk bulduğundan ama sonradan çok sevdiğinden, ilgisizliğe tahammül edemediğinden, annesini ne çok sevdiğinden filan... abarta abarta anlattı yine kendini. anlatmasa ağlayacaktı.
yine karşısındakine tanıyacak hiçbir şey bırakmamıştı.
hiç bakmadığı kadar baktı yine içindeki kolları bildiği gömleğe. insanın hayal gücünü zorlayan bir okyanusun ufku gibiydi her santimi ama o anlarda böyle düşünmedi. öyle anlarda öyle şeyler düşünmek hatasına düşmemeliydi.
sigarasını ve çakmağını çantasına koymak durumunda kalmıştı.bir ara onu geri verdi.gözlerine bakmadı. baksa ağlayacaktı.

***
son günlerde ne çok birbirine benzeyen cümleler kuruyorum.son günlerde pek fazla cümle de kurmuyorum oysa.insanların içine çıkınca bütün kederim göz kapaklarımın altına gizleniyor ve dışarıdan bakınca asla belli olmuyor.bundan memnunum.

daha da önemlisi, birine adadığım ve yıllar önce kaybettiğime inandığım bir yüzüğü bulmuş olmam.

son günlerde ne çok cümlelere başlayıp yarım bırakıyorum.
son günlerde ne çok konudan konuya atlayıp yine saçma sapan bir yerde buluyorum kendimi.
son günlerde kafam karışık, son günlerde cümlesizim, son günlerde yorgunum.
son günlerde yaptıklarıma bakma, n'olursun.benim aklım başımda değil.

2 yorum:

  1. Yazıya bayıldım. Yazılarına bayıldım. Yoksa bayılmamalımıydım. Neden kimse de çıkıp sadece anladım dememiş ki. Ben "Kendinden bahsetti. .... anlatmasa ağlayacaktı." da ki paragrafım. Bir an kendim yazmışım gibi geldi. Ruhum derin bir nefes aldı. Ve dedi ki: Yalnız değilim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Yalnız değiliz...

      Sil