5 Ekim 2015 Pazartesi

sıradan olmayan bir günün boş tarafı

      geçip giden şeyin yalnızca bir sonbahar günü olmadığı zamanlardan birindeydi. duyguları sömürülmeye açık, el değmemiş saflıkta; ya kendini kabuğu altında gizlemiş, ya da bir kabuğa ihtiyaç dahi duymayacak kadar kendi varlığından bihaber insanları çok sevmenin zorluğunu aşmaya çalışıyordu. bu zorluk nasıl aşılır, hiçbir fikri olmadan üstelik.
        şeylerin nihayetinde değişmeye başladığı, bu değişimler uğruna kendini hiç olmadık yerlere attığı, bu yerlerde karşılaşma ihtimali olduğu kişileri hiçe sayarak.., geçen günler işte.kimdi bu kişiler? geçmişin, yerinden çıkarılsa en çok kanatacak dikenleri olabilir mi? pek tabi... isimlerindeki ortak harfleri düşünerek yürümenin anlamı yok. belki zararsız fakat yine de ürkütücü bir dilencinin, hatta ve hatta kedi çişi kokan bir parkta sigara içmenin de öyle. bakışlar üzerinde mi? kim bilir... (evet.)
        insanların gözlerini kalemtıraş gibi kullanarak, bakışlarını önce sivrilttiğini, sonra kendisine doğrulttuğuna inandığı günden beri hayat aslında gitgide kolaylaştı...neden mi? çünkü artık o bakışların kırılgan bir maddeden yapıldığını, yeterince sert durduğu takdirde kırılacaklarını öğrendi.yokuşları çıktı.sonra kendisini umursamadığından emin olduğu bir insanla konuştu.normalde takmayacağı bir yüzüğü sırf güç almak için taktı.bu nedenle olacak ki bütün gün yüzükle oynayıp durdu.zaten yüzüğün rengi de akmaktaydı.parmağında tuhaf bir iz bıraktı.yüzüğe sinirlendi...
senelerce dinlemekten uzak olduğu insanları dinledi, dinlemekten uzak olmadığı insanları dinledi, dinledi, dinledi.
       konuşursam olur... diyerek yanlış kararlarından birini verdi. konuşmanın da olduramayacağı çok şey var, ki bunu bilmeliydi artık.öğrenmiş olmalıydı.sıkıntı olmadı.bugün fazlasıyla öğrenmiş olduğu şeyleri unuttuğu günlerden biriydi yalnızca.belki şanssız, belki de olağan bir gündü.bilemedi.
       bir soru üzerine yokladı kendini.bir ağaca bakarak sorular sordu, bir gölgelik alanda cevaplar buldu ve bambaşka bir dilde konuşmalar dinlerken insanların tuhaflıklarını asla ama asla aynı anda düşünmemek gerektiğine karar verdi.bu kadar çok insan ve bu kadar çok tuhaflık bir an için başını sızlattı.bazı günler bu kadar çok insan ve bu kadar aynılık üzerine düşününce başı sızlardı.bugün öyle olmadı.
      sonra yokuşları inmeye başladı...yine dışlanmış hissetti.yine yolunda gitmeyen şeylerin tamamı kendindeydi.olsun dedi ve yokuşları inmeye devam etti.
peki ya sonra?
       sonrası malum...yan komşuların sesleri, çift kişilik bir yatakta tek başına pinekleme, buzdolabının tuhaf sesi, mor, kırmızı deftere yazılmayan cümleler...
içine atmayı planladığı zamanları içine atmayarak bitirmeyi tercih etti.peki bu bir şeyleri değiştirdi mi? hayır...

***
selâ okunmasın, öleceğimi değil öldüğümü hissediyorum.
böylece bütün minik ritüellerimden birbir vazgeçiyorum.ne yaparsam yapayım yorulacağımı düşünüyorum.
koşarak aradığım halde bulamadığım her şey adına biraz daha az kıpırdıyorum.
gücümün kalmadığını hissediyorum.ara ara olur böyle, geçer sonra diyorum.
odam çok karanlık.
güzel şeylere mecalim yok.
tanışmak istediğimi sanmıyorum.
neden pişmansın sorusuna alakasız cevaplar veriyorum.
gece 2'de ummadığım kişilere dert anlatıyorum. umduğum kişilerden uzağım.
uzak olmak özetliyor her şeyi. her şeye uzağım.
her şey de benden uzak.herkes benden uzak.bu beni rahatsız etmemeliydi.neden ediyor o halde?
çünkü herkes benden uzak.
herkes.

***
normalde böyle bir güne boşa gitmiş demezdi, ama bugün demek istiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder