5 Şubat 2016 Cuma

bir söz daha veriyorum

      montumun cebinden geçen kıştan kalma sıradağlarca sıkıntı çıkıyor.onları bulunca çekirdek veya az miktarda da olsa para bulmuş gibi sevinemiyorum haliyle.bulduğum yerde çöpe atmak istiyorum onları, dünyanın merkezine kök saldıklarını unutmuş olduğumu fark ediyorum hemen.
       işte o zaman onları kesmek istiyorum, dev bir bahçe makasıyla elbette.elime geçen en büyük bahçe makasını aldığımda, o kadar da büyük olmadığını anlayacak kadar büyümüş olduğumu görüyorum.önceden boyu ne kadar da uzundu o makasın, korkardım bir gece ben uyurken gelip beni belimden keser ve iki parçaya ayırır diye.televizyonda "deyvid kapırtfiyılt" diye bir adam vardı.kendini ortadan ikiye keser, sokaklarda bacaklarına sarılarak dolaşırdı, hala unutmamışım.heh işte!aynı onun gibi.
       o zamanlar bu fikir beni korkuturdu.bunu korkmak yerine heyecan verici ve içimi boşaltabilmenin bir yolu olarak görmek de yine büyümenin getirisidir herhalde diyorum.
bugünlerde biraz daha büyüyorum.yine de dünden kalma yemekleri ısıtma şeklim bile anneminkine benzemiyor.daha çok fırın ekmek yemem lazım diyorum.ya da ekmek yeme işi de dahil, bu işlere hiç bulaşmamalıyım.
       hiç zorlamamalıyım sıradağlarımı kendimden ayırmaya çalışmakla.her şeyin sonu oraya çıkıyor diyorum.haklıyım.bütün bu uğraşlara rağmen, her şey yine oraya çıkmayı başardı.
       sonra düşünüyorum.geleceği, daha da büyümüş olmayı ve hayatımda birilerine en çok ihtiyaç duyduğum günlerde yanımda olanları ve yine bahçe makasına gidiyor elim.
biliyor musun? günlerce anlatmak istiyorum. bahsetmek istiyorum. sizi size anlatmak istiyorum. ama nesteren'e olduğu gibi size de sevecek bir şey kalmayacağından korkup susturuyorum kendimi.yine fark etmeden en acı kelimelerimi kullanacağımdan, kendimi öldürmek için edindiğim silahları yanlış yerde kullanacağımdan korkuyor oluyorum. o silahlardan kurtulmak lazım bir ara, ölmek istemiyorum ki.
       biliyor musun, buraya baya yağmur yağdı bugün.yağdı da yağdı.bütün sokaklar, bütün pencereler, bütün arabalar, bütün insanlar ıslandı.sokaktakiler telaşla evlerine koştu.ben pencereye çıkıp hepsine bağırmak istedim.biraz bağırsam kurtulacak da gibiyim.sesim, içime yapışan o korkuları sıkıca kavrayacak ve içimden dışarı çıktığı anda onu da çekip çıkaracak gibi. GİBİ.
       düpedüz korkuyorum.bu dünyada en son sıra geliyor sevinmeye.öncelersen sevinmeyi, üzüntüler kendi yerini öyle bir alıyor ki, şaşırıp kalıyorsun.ellerin de boş kalıyor.
sevdikten sonra korkmak bu işin olur yoludur diyorum.sonra da kendimi tokatlıyorum.korkumdan kaçıyorum.koşuyorum koşuyorum koşuyorum delirmiş gibi koşuyorum dizlerim acıyana kadar koşuyorum bacaklarımda derman kalmayacak kadar koşuyorum dünyanın dışına çıkacak kadar koşuyorum artık kurtuldum diyecek kadar koşuyorum koşuyorum sonra...
sonrasını boş verin. ensemde o ağır korku, nerede olsam beni buluyor.
üzmek istemiyorum.
allahım diyorum, yalvarıyorum diyorum, kimseyi diyorum, üzmek diyorum evet üzmek allahım, üzmek istemiyorum diyorum.ne olur fırsat verme, ne olur o kelimeler çıkmasın ağzımdan.ne olur yine olur olmadık yerde drama dönmesin şu yollar.yollar gri olsun, üstünde trafik dersinde öğrenmek zorunda olduğum ama anlamlarını unuttuğum o beyaz çizgiler olsun, yolun kenarında ağaçlar ve otlar olsun, yollar upuzun olsun, o yollarda trafik polisleri ve radarlar olmasın, sonsuz hızda gidelim hiçbir engele takılmadan, o yollarda hiçbir kaza da olmasın ve biz gidelim öylece. yol üstünde olmak böyle bir şey olsun.
hayır, izin vermeyeceğim.bu kitabı bir çırpıda bitireceğim ve koşturup duracağım gerekirse somut dünya dertlerimin peşinden.böyle korkmayacaksam, böyle durabileceksem ayakta, bunu yapacağım.
söz.
söz olsun.