13 Ağustos 2016 Cumartesi

dağınık bir zihnin güzel yanı

       İnanamıyoruz havanın bu kadar güzel oluşuna. Rüzgarda uçuşuyoruz, bir yandan da ellerimizden aldığımız güçle en sağlam adımları atıyoruz. Aynı anda, aynı anlama gelen cümleye başlıyoruz, işte en güzel o zaman öpülmüş oluyor sevmediğim ellerim, manasızlığına uzunca seneler inandığım cümlelerim. Gülüyoruz bir de, deli gibi gülüyorum ben. O sırada kapanıyor gözlerim ama gülüşünü duyuyorum. Dünyada daha güzel ne vardır ki diye sorgulamıyorum, gerek duymuyorum. Bence bunu sen de anlıyorsun. Anlıyorsun ki bana en güzel yerleri açıyorsun, en güzel odalara gidiyoruz. Keşke önden sen gitsen diyorum, o zaman her şey daha da yerli yerinde olacak. Daha güzel yürüyeceğiz. Sakarlığımdan sağımı solumu göremediğim yürüyüşlerimde, kolunu rastgele havaya kaldırmış bir adamdan kurtaracaksın beni. Deli gibi kalabalıkların içinde sağa sola çekeceğiz birbirimizi. 

***
En düalistlere taş çıkartıyorum. İster misin biraz anlatayım?

        Aynı anda her şeyi hem çok seviyor hem de her şeyden kaçmak istiyorum. En ufak detaya bile derin bir sevgi duyuyorum. Bütün dünyayı kucaklayabilecekmiş gibi bir gücün içime dolduğunu, buz gibi bir suyu durmadan içer gibi, boğazımda hissediyorum. Böylesi büyük hislerle ne yapacağımı şaşırıyorum. Hem her şeyi çok seviyor... Gözlerim, ne çorapsız giyilen ayakkabılarının, topuklarının üstünde yara bırakmış kadınları görmek istiyor, ne de tanımadığım o gizemli insanlarla sohbet etmeyi... Gökyüzünü bulutlar kaplıyor, hava kararıyor ve ben bunlara sevinmek yerine varlığından uzaklaştığım dakikalara üzülüyorum. Rahat yerde üzülüyorum yani. Sonunu bildiğin bir üzülmek, o kadar da üzülmek değil. 
        Ben yollarda kafam ve midem hislerimden allak bullak olmuşken yürüyorum tek başına. Gerçekten, ellerinden güç almayınca nerede ne yapacağımı şaşırıyorum. Nereye gitsem sığamıyorum sanki. Önceden bir köşesine ilişip yazılar yazdığım, bahşiş olarak hüzünlerimden arta kalanları bıraktığım bu çay bahçelerinde oturamaz oldum. İnsanların bakışlarına tahammülsüz, cümlelerine kayıtsız, serzenişlerine soyut kalmaktan başka bir şey yapamıyorum.
Var olan tüm gücümle sana geliyorum. 
Var olmayan gücümle de sana geliyorum.

***

        Aynı anda hem her şeyi çok istiyor hem de hiçbir şey istemiyorum. Öyle ki, gittiğim gitmediğim her yerden bulabildiğim güzel her şeyi toplamak istiyorum, sana getirmek için. Biriktirdiğim tüm iyi veya kötü anıları sana taşımakla görevlendirildim. Milyon kere geçtiğim sokaklarda bile illa ki vardır diyorum, illa ki vardır ona götürecek güzel şeyler. yanında değilken böyle şeyler yapıyorum. Etrafı tellerle çevrili o güzel bahçeye girmek için telleri bir yandan ayırıp bir yandan da içinden geçmeye çalışıyorum. Belki hırsızlık yapıyorum, kaldırım taşlarını çalıyorum gözlerimle. Otobüste uyumak üzere olan bir adamın yorgunluğunu çalıyorum, bir teyzenin çantasından çıkarttığı suyu çalıyorum, yanımda oturan çocuğun kimliğine bakıp benden 4 yaş küçük olduğunu fark ediyorum. İçimde bir de merhamet büyüyor şimdi, o merhameti de temize çekip sana getiriyorum. Sonra ne mi oluyor? Sonra kötü ihtimallerini, o topladıklarımla bertaraf etmek isterken bakakalıyorum öylece. İç çekip duruyorum. Saçlarını seviyorum. 
        Bir yandan da işte, ellerimi gözlerime kapatıyorum, kulaklarıma yolladığın şarkıları yerleştiriyorum, dudaklarıma cümlelerini ve seni. Etrafımı seninle kaplamadan içim rahat etmiyor. Dış dünyanın yoruculuğu, boğuculuğu, kalabalığı... Olmasan nasıl kaçarım, nasıl tepkiler veririm bilmiyorum. Bilmeme gerek olmasını da istemiyorum. Artık bir kalkanım var, her şey en fazla çarpıp geçer bana. Daha da ötesi olamaz. Olmasın, diyorum. Gülüşünü seviyorum.

***

        K a f a m ı  t o p a r l a y a m ı y o r u m, diye yakınıyorum. Paragraflarım bile darmadağın... Anlam bütünlüğünden uzaklar diye azarlasam mı onları? Yoksa aslında anlamın gayet açık olduğu bu satırlarda görevlerini layığıyla yerlerine getirmiş sayılıyorlar mı? Yahut kime ne? 
Bana her şeyi yeniden yeniden görmeme ve yorumlamama yarayan bir yeti verdin. Böyle şeyler diyorum işte... Kime ne? 
        Güzellikler, çirkinlikler ve geri kalan her şey anlam bakımından eşitleniyor karşında, diye boşuna dememişim. Böyle böyle insanların, çiçeklerin, dumanların, paragrafların ve herhangi vapurların da eşitlendiğine bakıp seviniyorum. Toparlayamadığım kafama bile kızmaktan vazgeçiyorum. O kafamın içindeki bütün telaşları silen omzunu seviyorum.

***

Beceriksizliğime, isteksizliğime, tutunamayışıma kızmayı erteliyorum. Birlikte süpürüyoruz içimi kaplayan huzursuzlukları. Birlikte gülüyoruz. Ben deli gibi gülüyorum.